Beni rahatsız etmemeniz için, sessizce, yalnız başıma oturup kalabilmek için gönül rızasıyla tüm paramı verirdim,
Beni öptü. Her şey paramparça oldu.
Yine de nefretimizin sevgimizden ayırt edilmesi neredeyse olanaksız.
Geçmiş yoktu, gelecek yoktu; ışıktan halkası içinde yalnızca o an, bizim bedenlerimiz ve karşı konulamaz o doruk noktası, esriklik vardı.
Korku yüzünden bir şeyler dışarıda bırakıldı. Kibir yüzünden bir şeyler değişti. Farklılıkları vurgulamaya çalıştık. Ayrı olma arzumuz yüzünden yanlışlarımızı ve bize özgü olan şeyleri büyüttük.
Hiçbir denge yok bu yeryüzünde. Herhangi bir şeyde ne anlam olduğunu kim söyleyebilir? Bir sözcüğün uçuşunu kim önceden kestirebilir?
Şapkalarımızı giyip, kapıyı iterek açarken kaosa değil, kendi gücümüzün boyun eğdirebileceği ve aydınlatılmış sonsuz yolun bir parçası haline getirebileceği bir dünyaya adım atıyoruz.
İşte bu yüzden bana gerçek yüzümü gösteren aynalardan nefret ederim. Bir başıma çoğu kez hiçliğe düşerim. Dünyanın kenarından hiçliğe düşmemek için ayağımı gizlice itmem gerekir. Kendimi bedenime çağırmak için kafamı sert bir kapıya vurmalıyım.